EĞİTİM İŞ ÖĞRETMENE SAYGI EYLEMLERİNE YOĞUN KATILIMLA VE BÜYÜK BİR COŞKUYLA BURDUR`DAN BAŞLADI

Eğitim İş Sendikası Genel Merkezinden yapılan açıklamada; "Mesleğimizin onuruna saldırı niteliğindeki sözde meslek kanunun geri çekilmesi talebiyle başlattığımız “Öğretmene Saygı” eylemlerimizin ilk durağı, Fakir Baykurt’un doğum yeri olan Burdur oldu. " denildi.

SENDİKA - 2022-09-01 21:04:20

Eğitim İş'in açıklamasının tamamı şu şekilde;

Mesleğimizin onuruna saldırı niteliğindeki sözde meslek kanunun geri çekilmesi talebiyle başlattığımız “Öğretmene Saygı” eylemlerimizin ilk durağı, Fakir Baykurt’un doğum yeri olan Burdur oldu. 
2 Eylül İzmir, 3 Eylül İstanbul, 5 Eylül Samsun, 7 Eylül Diyarbakır’da gerçekleştirilecek mitinglerin ardından, 9 Eylül’de Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk’e Anıtkabir’de saygı ziyareti gerçekleştirecek ve MEB önünde kitlesel basın açıklaması yapacağız. 
Bugün Burdur’da yoğun katılımla gerçekleştirdiğimiz mitinge, Genel Başkanımız Kadem Özbay, Genel Mali Sekreterimiz Hüseyin Selçuk, Genel Örgütlenme Sekreterimiz Şenol Eyüboğlu, Denetleme Kurulu Başkanımız Suat Sadış, Konfederasyonumuz Birleşik Kamu-İş Genel Başkanı Mehmet Balık, Burdur, Ankara 3 No’lu, Antalya, Afyonkarahisar, Denizli, Muğla, Isparta Şubelerimiz, bağlı sendikalarımızın temsilcileri, CHP Burdur İl Başkanlığı, İyi Parti Burdur İl Başkanlığı, ADD Burdur Şubesi ve çok sayıda üyemiz katıldı. 
“Öğretmene parmak sallanmaz”, “Sınav, ünvan değil, öğretmene saygı”, “Öğretmeniz uzmanız, ayrışmaya karşıyız”, “Başöğretmen Atatürk, bu kanun nankörlük”, “Öğretmenler değil, maaşlar yetersiz”, “Uzmanlığım diplomam, haksızlığa susamam” sloganlarının atıldığı mitingte Genel Başkanımız Kadem Özbay, şöyle konuştu: 

“Mesleğimize topyekun bir saldırı niteliğinde olan öğretmenlik meslek kanununa karşı yoğun eylemlilik sürecimizi tam da buradan başlatıyoruz çünkü sözümüzün özü tam da burada gizli.
Fakir Baykurt’un doğduğu topraklardan, Burdur’dan başlıyoruz çünkü sendikal olarak tarihi önderimiz olan Fakir Baykurt’un, “Öğretmen horlanmaz, öğretmene saygı duyulur” sözleri, bugünkü haykırışımızdır. 
Evet arkadaşlar, acıdır ki bugün burada saygı ve itibar kavgamız için bulunuyoruz. Ülkemizin kurucusu ve Başöğretmeni Atatürk’ün sınıfta arkasında duracak ve gelecek nesilleri emanet edecek kadar yücelttiği öğretmenliğe, 20 yıldır düzenlenen sistematik itibar saldırılarının dozunun artması, bizi burada buluşturmuştur. Burada sergileyeceğimiz başkaldırı, hem mücadele önderimiz Fakir Baykurt’a selamımız hem meleğimize borcumuz hem de hadsizlere cevabımızdır. O yüzen burada olan, bu iradeyi gösteren hepinize selam olsun! 

“ÖĞRETMENLİK, CUMHURİYET TARİHİ BOYUNCA EŞİ GÖRÜLMEMİŞ BİR SALDIRIYLA KARŞI KARŞIYA”                    
Kitaba ortasından başlayarak konuşayım, çünkü kitabın başını hepimiz biliyoruz ve sonunu da bu kararlılığımızla bizler yazacağız:
Bugün öğretmenlik, Cumhuriyet tarihi boyunca eşi görülmemiş bir saldırıyla karşı karşıya. 20 yıl içinde refahımızı aldılar, mesleki haklarımızı kırptılar, yaşanabilir bir emeklilik hayalimizi bile çaldılar şimdi çıkardıkları öğretmenlik meslek kanunu ile itibarımızı da almak istiyorlar. Bugün “Orada dur” demek için, kanun çıkarken Meclis’te iktidar vekillerinin yüzüne baka baka söylediğimiz “Öğretmene parmak sallanmaz” sözünü alanlarda çınlatmak için, eğitim emekçisinin hakkının Saray’larda kısık sesle konuşarak değil meydanlarda gür sesle haykırarak savunulacağını göstermek için bir aradayız.
“Öğretmen horlanmaz, öğretmene saygı duyulur” diyen Fakir Baykurt’un yoldaşları olarak öğretmene saygı, öğretmenliğe itibar diye çıktığımız yoldan bizi hiçbir baskının geri çeviremeyeceğini göstermek için buradayız.

“MESLEK KANUNU DEĞİL MESLEĞİ BİTİRME KANUNU” 
                    
Hepinizin bildiği gibi öğretmene danışılmaya bile lütfedilmeden, kuytu köşelerde yandaş sendikadan olur alınarak, Saray’dan inme biçimde hayatımıza sokulan Öğretmenlik Meslek Kanunu, kazanılmış haklarımızı kırpmasıyla, sınav başta olmak üzere beraberinde getirdiği angaryalarla mesleğimizin üzerine bir kabus gibi çökmüştür. 

Bu meslek kanunu değil, mesleği bitirme kanunudur. 
Bu kanun, öğretmenlerin, fakültede zaten alanına göre eğitim aldığı yani her öğretmenin zaten uzman olduğu gerçeğini görmezden gelmektedir. Öğretmenliğin zaten bir ihtisas mesleği olduğunun altını çizen yasalarla da çelişmektedir.

Bu kanun; öğretmenlerin mesleğini icra etmekten doğan haklarını işgüzar ve hadsiz biçimde yeni şartlara/kriterlere bağlamaktadır. Kazanılmış haklarımızı iç etmektedir. Eşit işe eşit ücret ilkesini de, meslekte kıdeme göre ücret artışı olması gerekliliğini de çöpe atmaktadır.

Bu kanun; sözleşmeli, ücretli, kadrolu diye ayrıştırılarak sömürülen öğretmenlerin, yeni unvanlarla bir kez daha ayrıştırılmasına ve okullardaki huzur ortamının, çalışma barışının bozulmasına yol açacaktır. Yeni unvanlar, sadece öğretmenler arasında değil veliler ve öğrenciler arasında da suni rekabet tohumları ekecektir. Velilerden gizlice kayıt parası toplayan liyakatsizce atanmış devlet okulu yöneticileri için yüksek unvanlı öğretmenin sınıfına öğrenci yerleştirmek yeni bir gelir kapısı olacaktır.

Meslek kanunundan çok, bir teneffüs aralığında hazırlanabilecek kadar basit, 12 maddeden ibaret bu metin, sadece öğretmenliğe değil ülke tarihine dair de hadsizlikler barındırmaktadır. Cumhuriyet kavramlarını yerli yersiz kullanarak içini boşaltmayı yöntem olarak belleyen iktidar, aynı taktik için bu kanunu da vesile etmiştir. Kanundaki kariyer basamaklarından birine Başöğretmen adının verilmesi, tartışılmaz bir hadsizliktir. Bu ülkenin bir tane Başöğretmeni olduğunu, bizlerin O’nun sıfatını paylaşmayı değil, bize bıraktığı mirası korumayı yegane hedef saydığımızı idrak edemeyen zihniyetin, küçük hesaplarının yansımasıdır. 

“EĞİTİMCİ BİLE OLMAYAN MİLLİ EĞİTİM BAKANININ YETERLİLİĞİ NEDİR?”
Oysa öğretmenlerin yeni unvanlara değil, insanlık onuruna yaraşır bir ücretle çalışmaya, liyakatsizce atanan yöneticilerin mobbinglerinden ve keyfi soruşturmalarından kurtulmaya, Anayasal bir hak olan güvenceli istihdama erişmeye, uydurulmuş kriterlere değil kıdeme göre ücret artışı almaya, öğrencilerini iktidarın sırtını sıvazladığı tarikatların elinden almaya ihtiyacı vardır. Öğretmenin eve boynu bükük, sınıfa düşünceli bir şekilde girmemeye ihtiyacı vardır.
Üstelik kanunun dayattığı, ezbere dayalı sınava “yeterlilik sınavı” adı verilmesi bile öğretmene üstten bakışın göstergesidir. “Öğretmenler sınavdan korkuyor” ya da “Korkmayın sınav kolay olacak” gibi rencide edici söylemlerde bulunan yöneticiler, eğitime dair ağızlarını açmak için ne kadar yetersiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Asıl biz soruyoruz, sizin yeterliliğiniz nedir?
Eğitimci bile değilken Milli Eğitim Bakanı olan zatın yeterliliği nedir? MEB’in as kadrolarına doldurulan alakasız tahsil ve geçmişe sahip kişilerin yeterliliği nedir? Bize zorunlu kılınan videolarda, hayatında bir kez öğretmen odası görmemiş, okulların gerçekliğinden bihaber oldukları halde öğretmene akıl vererek konuşan kişilerin yeterliliği nedir? 20 yıldır şaibelerle gündeme gelmemiş tek bir sınav bile düzenleyemeyen bir kurumun, öğretmenlerin güya yeterliliğini ölçecek bir sınav yapmak için yeterliliği nedir? Biz cevap verelim: Sıfır! Yetersizsizin!
Yeterlilik görmek isteyen taşrada imkansızlıklara terk edilen okullarda öğretmenin tek başına çocukların ısınma sorununu bile nasıl üstlendiğine baksın.
Yeterlilik görmek isteyen sıkış tıkış sınıflarda sınıftaki tüm çocukların bilgiyi eşit seviyede alabilmesi için çırpınan öğretmenleri görsün.
Yeterlilik görmek isteyen, öğretmenin kendi çocuklarının eğitim masrafını bile karşılayamazken öğrencileri eğitimi hakkınca alabilsin diye sorunlarını nasıl güçlü bir irade göstererek sınıf kapısının dışında bırakmaya çalıştığını görsün. 
Bunların okullardan haberi yok!
Bunların öğretmenden haberi yok!
Bunların dünyadan haberi yok!
Ama olacak! Onları bugün haberdar edeceğiz. 
Onları öğretmenin iradesinden, saygınlığına bağlılığından, üretiminden ve üretimden gelen gücünden haberdar edeceğiz! Başöğretmen olduğu halde sınıfta öğretmenin önüne geçmeyecek kadar bu mesleği yücelten Atatürk’ün kurduğu bu ülkede, onun eğitim neferlerinin bu kölelik kanununu kabul etmeyeceğiniz göstereceğiz!

“GÜN DAYANIŞMA VE MÜCADELE GÜNÜDÜR!” 
Eğitim-İş olarak ilk günden beri hakaret niteliğindeki bu meslek kanununa karşı itirazı örgütleyen yegane güç olduk. Olacaklara ilişkin kamuoyunu bilgilendirdik, Meclis’e gidip bizzat muhatapların yüzüne haykırdık, MEB’in telefonlarını, maillerini kilitledik ama madem durmuyorlar, biz de durmayacağız!
Bu meslek kanunu daha tartışılagelirken yaktığımız çoban ateşini şimdi büyütüyoruz. 
Öğretmene saygı, öğretmenliğe itibar istiyoruz! Kimsenin şüphesi olmasın ki alacağız! 
Bu meslek kanunu geri çekilmedikçe ya da biz eğitim emekçilerinin talepleri doğrultusunda yeniden düzenlenmedikçe, eylemlerimize son vermeyeceğiz!

Buradan bütün meslektaşlarımıza sesleniyorum: Sizin haklarınızı, size bu kanunu ve bu rencide edici sınav mekanizmasını reva gören, Bakan’ın kulağına “sınavsız olmaz” diye fısıldayıp hemen sonra sınava hazırlama yarışına giren, sizin alın terinizi gizli masalarda iktidarın memnuniyetine satan, yani Anadolu tabiriyle kurtla avlanıp kuzuyla ağlayan sarı sendikalar savunamaz. Bu mesleğe başlarken kurduğunuz hayalleri, hissettiğiniz gururu hatırlayın ve o hissiyatı sendika ağalarına ezdirmeyin. Gün dayanışma ve mücadele günüdür. Gün, verdiğiniz her tavizin size yeni prangalar olarak döndüğü fark etmenin ve yeter artık demenin günüdür. Gün birlik olma günüdür. Yalnız değilsiniz, Korkmayın Eğitim-İş var!
Halkımıza da seslenmek istiyorum:
Bilinsin ki kara bir bulut gibi mesleğimizin üzerinde beliren bu meslek kanununun soğuk gölgesi, milli eğitim sistemimizin üzerine düşmektedir. Bu mücadele sadece öğretmenliğin onuru için değil, aynı zamanda eğitim sistemimizin iyice işlemez hale gelmesine engel olmak içindir 
Öğretmenler, bugün ile yarın arasındaki en güçlü köprüdür. Bu köprüyü yıpratmak isteyenler, ülkenin yarınlarına kastetmektedir. Kendiniz ve çocuklarınız için güzel bir gelecek düşünden vazgeçmek istemiyorsanız sesimize ses verin! 
Unutmayın, öğretmenin itibarlı olmadığı bir ülkede eğitimin de itibarı olmaz. Başöğretmen Atatürk’ün dediği gibi “Geleceğin güvencesi sağlam temellere dayalı bir eğitime, eğitim ise öğretmene dayalıdır.

“ÖĞRETMENE HAKARET EDENLERİ UNUTMAYACAĞIZ” 
Sınıfta öğretmenin önüne geçmeyen, “Asıl savaşımız cehalete karşı” diyen, geleceği öğretmenlere emanet eden Başöğretmenimizden, öğretmenlere Çapulcu diyen bir Cumhurbaşkanına!!! İnanın bu tablo en çok bizleri üzmektedir. Söyleyenler adına biz utanç duyuyoruz. Bir öğretmen olarak son bir ders daha vermek istiyorum. Biz öğretmenler, sınıfımıza girdiğimizde çocuklarımızın rengine, diline, dinine, ırkına, annesine, babasına, geçmişine bakmadan, hiçbirini ayırmadan hepsini kucaklarız. Sayın Cumhurbaşkanı da halkımızın tamamının temsilcisi olarak kimseyi ayrıştırmadan, halkımıza hakaret etmeden; seçim sonralarında balkon konuşmalarında ifade ettiği gibi herkesi kucaklamalı ve halkımızın tamamına, bizlere saygı göstermelidir. Biz öğretmene hakaret edenleri unutmayacağız!

Günün Diğer Haberleri