Veli-Der’den eğitimde laiklik için seferberlik çağrısı

Öğrenci Veli Derneği, laikliği yeniden kazanmak için tüm toplumsal dinamiklerin ve demokratik kamuoyunun, tam bir seferberlik halinde topyekûn mücadele etmesinden başka seçenek kalmadığını açıkladı

EĞİTİM - 2019-07-15 13:38:15

Öğrenci Veli Derneği, mevcut iktidarın ve onun Milli Eğitim Bakanlığı’nın, son yıllarda giderek artan ölçüde, eğitimi dinselleştirme ve piyasalaştırma yönünde politikalar uyguladığını belirterek, laikliği yeniden kazanmak için tüm toplumsal dinamiklerin ve demokratik kamuoyunun, tam bir seferberlik halinde topyekûn mücadele etmesinden başka seçenek kalmadığını açıkladı.

Öğrenci Veli Derneği İzmir Şubesi, “2019 LGS: SORUNLAR, ÇÖZÜM ÖNERİLERİ” konulu bir rapor yayınladı.

Kamuoyuna sunulacak raporun sonuç bölümünde, mevcut iktidar ve onun Milli Eğitim Bakanlığı’nın, küçücük çocukları ve eğitimi kendi “ideolojik ajandasını” hayata geçirmek için bir “araç” gibi görmekten çekinmediği, yurttaşlar arasında ayrım ve kutuplaştırma yarattığı ve gelinen aşamada eğitimde yaşanan sorunların çığ gibi büyüdüğü kaydedilerek, şu görüşlere yer verildi:

“Veli-Der olarak, yıllarca bu gidişata müdahale etmeye çalışarak, çok sayıda etkinlikler gerçekleştirdik; sayısız toplantı, panel, çalıştay ve sempozyumlar düzenledik; imza kampanyaları ile toplumsal farkındalığı artırmaya, ülkemizin geleceği olan çocuklarımızın hak ettiği bilimsel, laik, kamusal, eşit, ulaşılabilir ve parasız eğitimin önemini anlatmaya çalıştık. Ancak sesimizi iktidara ve Milli Eğitim Bakanlığı’na duyuramadık. Yıllardır “üç maymunu” oynamaya devam eden “yetkililer”, bir ülkenin çocukları üzerinde bu denli hoyratça oynanmaması gerektiğini idrak etmeyerek, bildiklerini okumaya devam ettiler!”

Laikliğin her geçen gün daha fazla tahrip edilerek, içi tamamen boşaltılmış bir kavrama indirgendiğinin belirtildiği raporda, laikliği yeniden kazanmak için tüm toplumsal dinamiklerin ve demokratik kamuoyunun, tam bir seferberlik halinde topyekûn mücadele etmesinden başka seçenek kalmadığı belirtilerek şu görüşlere yer verildi:

“Ülkemizde birçok önemli ve öncelikli sorun olduğunu biliyoruz; işçiler haklarını alamıyor, diledikleri sendikalarda örgütlenip, gerektiğinde grev yapamıyor; tarımsal nüfus, köylüler, çiftçiler emeğinin karşılığını alamıyor; kamu çalışanları yüzdelik zamlarla yoksulluk sınırının altında yaşamaya zorlanıyor; emekliler asgari ücretin bile altında olan maaşlarıyla ayın sonunu getiremiyor… Ama ya çocuklar, çocuklarımız! Tarikat-cemaat yurtlarında yanan, yakılan, tecavüze uğrayan; en temel hak olan eğitim hakkına hak ettikleri ve layık oldukları saygınlıkla ulaşamayan; geleceğe ve hayata dair umutları daha küçücük yaşlarında ellerinden alınan çocuklarımız!…Bir toplumun en kıymetli varlıkları çocuklardır! Bu ülkenin bütün çocukları için mücadele etmekten daha öncelikli hiçbir şey olmadığı inancıyla, haydi, mücadeleye!…”

Veli-Der İzmir Şubesi tarafından hazırlanan rapor ise şu şekilde:

2019 LGS-  Sorunlar, Zorluklar, Dayatmalar

1- MEB, 2019 LGS’ye merkezi sınavla öğrenci alan 1526 okulun 855’ini -yani yarısından fazlasını!- İmam Hatip Lisesi ve Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi olarak belirledi. Sınava katılan çocuklarımızın yaklaşık %10’unun yerleşmesi öngörülen bu “nitelikli” okulların toplam kontenjanı 139.120 olarak ilan edildi. Geçen sene sorduğumuz şu sorular, bu sene için de geçerliliğini korumaktadır: Öğrencilerin %10’unun merkezi sınavla yerleştirileceği “nitelikli” okulları belirlerken hangi kriterler kullanılmaktadır? Bu “kriterler” kamuoyuyla neden paylaşılmamaktadır? Örneğin, İzmir’de, geçtiğimiz yıllarda yüzdelik dilim itibarıyla 3-4 ile öğrenci alan okullar listede yer almazken, bu yıl yayınlanan tabloda yüzdelik dilimi 84,39 olan Necmettin Erbakan Anadolu İmam Hatip Lisesi hangi “niteliği” taşıdığı için “merkezi sınavla öğrenci alan ‘nitelikli’ okul” sayılmıştır?

1.1- Yukarıdaki örnekte de görüldüğü üzere, en önemli sorunlardan biri olarak, MEB’in ısrarla sürdürdüğü yanlış okullaşma politikası ve buna bağlı olarak da, İHL ve MTAL okul türlerinin, çocuklarımıza adeta zorla dayatıldığı tespit edilmiştir! Oysa 2018 LGS sonuçları göstermiştir ki, çocuklarımızın en çok tercih ettiği okullar, akademik eğitimin ön planda olduğu Fen Liseleri, Sosyal Bilimler Liseleri ve Anadolu Liseleridir. Nitekim yayınlanan “Yerleştirmeye Esas Kontenjan Tabloları” incelendiğinde, imam hatip ve meslek liselerinin yüzdelik dilimleri, bu okulların tercih edilmediğini net biçimde ortaya koymaktadır.  MEB uyguladığı yanlış okullaşma politikasını terk etmeli; merkezi yerleştirmede Anadolu, Sosyal Bilimler ve Fen liselerinin sayıları ve kontenjanları artırılmalı; sanat ve spor liseleri daha kolay ulaşılabilir olacak şekilde nicelik ve nitelik yönünden geliştirilmelidir.

2- LGS tercih ve yerleştirme süreci, çocuklarımızı ve velilerimizi çok büyük açmazlarla karşı karşıya bırakmaktadır. Yukarıda belirtildiği gibi, öğrencilerimizin neredeyse tamamına yakını merkezi sınava girmiştir. Buna karşın, her öğrenci öncelikle “yerel yerleştirme tercih ekranından” işlem yapmak zorundadır. Yerel yerleştirmede “tercih sayısı sınırı”, “okul türü kısıtı” ve ikamet adresi önceliği ile “çemberler” içine hapsedilen çocuklarımız, “bir yere yerleşemeyip açıkta kalma” kaygısıyla, hiç istemedikleri tercihlere zorlanmaktadır. Yerel yerleştirmede yapılacak en fazla beş tercihten üçünün öğrencinin kendi kayıt bölgesinden seçmesi zorunluluğu, birçok “kayıt bölgesinde” (ilçede) Anadolu Lisesi olmaması nedeniyle, çocuklarımızı, adeta “coğrafyan kaderindir, kaderine razı ol!” denilerek umarsız biçimde istemedikleri okulları tercih etmeye zorlamaktadır. Bu “cendereden” kurtulmak isteyen ve  “maddi durumu uygun” veliler özel okullara yönelse de, çocuklarımızın -kabaca-  %90 gibi büyük bir bölümü, ya istemedikleri bir okul türüne kayıt yaptırıyor ya da “açık lise” tercihi ile yüz yüze kalıyor.

2.1- Eğitim kamusal haktır! MEB (ve “bir ve aynı anlama gelmek üzere” iktidar!) kısaca “eğitimde fırsat eşitliği” olarak tanımlanan evrensel ilke gereği, bütün okulları “nitelikli” hale getirmek ve her bir çocuğumuzun istediği okulda eğitim görmesinin gereklerini yerine getirmekle sorumludur. Sorumluluk makamlarını işgal edenler, bırakalım yüz binlerce çocuğumuzun mağdur ve mutsuz edilmesini, bir tek çocuğun bile “eşitsizliğe ve haksızlığa” uğratılmasını önlemekle yükümlüdürler! Eğitim, iktidarın kendi “ideolojik” eğilimlerinin tüm topluma egemen kılınması için kullanılacak bir araç değil, aksine, “çocuğun üstün yararının” korunup kollanması için, her bir çocuğun kendi ayırdedici özelliklerini geliştirmesini sağlayan, deyim yerindeyse her bir tekil çocuk için yeni formlar alabilen bir kamusal hizmet alanıdır. Kamusallık ve LAİKLİK, her bir çocuğumuzun haklarının eşit olarak korunabilmesinin en temel güvencesidir, bu bağlamda da, eğitimin sorumluluğunu üstlenen herkes buna uygun davranmakla yükümlüdür!

3- İki senedir uygulanmakta olan LGS, 2012 yılında hayata geçirilen 4+4+4 sisteminin en önemli sonuçlarından biri olarak yaşanagelen “örgün eğitimden kopuşu” daha da hızlandırmaktadır. Açık liselerdeki öğrenci sayısı iki milyona yaklaşmıştır. Eğitim “sistemimiz”, herhangi bir örgün öğretim kurumuna yerleşemeyip zorunlu olarak açık liselere kaydını yaptıran çocuklarımızın varlığından hiç rahatsızlık duymadığı gibi, bu gidişatı daha da olumsuz hale getirecek uygulamalara imza atmaktan da geri durmuyor. Öyle anlaşılıyor ki, özellikle yoksul ailelerin çocukları, “sistemin dışına atılarak kontenjan ağırlığından kurtulma şansı yaratan safralar” gibi görülmektedir. Nitekim uygulanan yanlış okullaşma politikaları nedeniyle, imam hatip ve meslek liselerinin kontenjanlarının yarısı bile dolmazken, Anadolu liseleri ikili öğretim zorunluluğuna teslim edilmekte; ek derslik, kontenjan artışı talepleri görmezden gelinmekte; birçok çocuğumuz imam hatip ve/ya meslek lisesine gitmek istemediği için açık liselere kaydolmaktadır.  Ayrıca önemle belirtmek gerekir ki, 4+4+4 sisteminin uygulanmaya başlandığı 2012 yılında okula başlama yaşı önce 60 ay, sonra da 66 ay olarak uygulanmıştır ve bu durum, 2020 yılında 8. sınıfı bitirecek ve dolayısıyla ortaöğretime başlayacak öğrenci sayısında görülmedik bir yığılmaya yol açacaktır.

3.1- Sorunun çözümü için ne yapılması gerektiği açıktır: MEB, yıllardır ideolojik saiklerle sürdürdüğü yanlış okullaşma politikasını terk etmeli; milyonların talep ve ihtiyaçlarına uygun olarak, Anadolu, Fen ve Sosyal Bilimler liselerinin sayısını ve kontenjanlarını artırmalı; “kıt kaynakların verimli kullanılması” ilkesi gereği, sınıfları boş kalan imam hatip ve meslek liselerini Anadolu liselerine dönüştürmelidir. Keza, “açık liselere” gitmek zorunda bırakılmış milyonlarca çocuğumuzu, asıl olmaları gereken yere, yani örgün eğitim kurumlarına kazandırmak için etkin önlemler alarak bu çocuklarımızın “ucuz iş gücü” olarak çalıştırılmasını, adına “piyasa” denilen sömürü odaklarından kurtarılmasını sağlamalıdır. Mutsuzluğa ve geleceksizliğe terk edilecek bir tek çocuğumuz bile yoktur!

Günün Diğer Haberleri