Nutuk ders olarak okutulmalı

STK röportajlarımızın bu haftaki bölümünde Eğitim ve Bilim İşgörenleri (Eğitim-İş) Sendikası Kocaeli Şube Başkanı Bilal Şener’i ağırladık. Eğitim camiasının durumundan, Atatürk’ün ders kitaplarında daha az geçirilmesi, İmam Hatip’lerin sayısından, öğretmenlerin sendikal haklarına kadar her şeyi konuştuk.

SENDİKA - 2017-02-09 23:15:26

STK röportajlarımızın bu haftaki bölümünde Eğitim ve Bilim İşgörenleri (Eğitim-İş) Sendikası Kocaeli Şube Başkanı Bilal Şener’i ağırladık. Eğitim camiasının durumundan, Atatürk’ün ders kitaplarında daha az geçirilmesi, İmam Hatip’lerin sayısından, öğretmenlerin sendikal haklarına kadar her şeyi konuştuk.

İşte Şener’in açıklamaları:

Eğitim İş Sendikası’nın çalışma sistemi ve faaliyetleri nasıl sürdürülüyor?

Eğitim iş kolunda çalışan çok sayıda sendikadan bir tanesi Eğitim İş. Büyüklük sıralamasına göre ülke genelinde 4’üncü sıradayız, Kocaeli’deise 3’üncü sıradayız. Eğitim iş kolunda çalışan bütün personeli kapsar. Yani bir okulda (üniversiteler dahil) aşçıdan şoföre kadar Milli Eğitim çalışanı demektir. Sadece öğretmenleri kapsamıyor. Bu arkadaşlarımızın ekonomik özlük sosyal hakları ile ilgili çalışmalar yürütüyoruz. 2016 Mayıs ayı itibariyle 2 bin 150 üyemiz vardı. Şu anda ise 2 bin 250 kadar. Bu sene 2 bin 300’e yakın olacağız diye tahmin ediyorum.

 

 

Öğretmenlerin tehditler alarak gruplar halinde başka sendikaya üye yapıldıkları ile ilgili açıklamalarınız olmuştu. Bu durum hala devam ediyor mu? Üye sayınızı nasıl etkiledi?

Bu durum bizim sendika anlamındaki sayımızı etkilemedi. Belki yeni göreve başlayan genç arkadaşlarımız için yapıldı bunlar. Tabi arkadaşlarımız önce aday öğretmen oldukları için üstü kapalı bir şekilde“Bu sendikaya üye olursanız adaylığınız daha çabuk kalkar” gibi ifadelerle biraz da oraya üye olmaya zorlandılar. Açıkçası hiç üye olmayan arkadaşlar bile kendilerini rahat hissetmediler. Biz sendika olarak aday öğretmenlerin üye olmasına karşıyız. Şahsen ben de karşıyım. Çünkü adaylıkları kalktıktan sonra üye olmalılar. Eskiden de öyleydi, adayken üye olamıyorlardı. Yine öyle olmalı diye düşünüyorum. Ben onları yargılamıyorum. Onları o konuma düşüren çalışma tarzı çok etik değil. Tabi bu her yıl devam ediyor. Bir kere yönetmelikten kaynaklanan bir şey. Aday öğretmenlik seçimi ile ilgili aday öğretmenlikten öğretmenliğe geçiş sürecindeki karşılaştıkları sınavlar mülakatlar doğal olarak onlara bir de üstü kapalı telkinle ne yapmaları gerektiğini çözüyorlar. “Üye olmazsam adaylığım kalkmaz” endişesine kapılıyorlar.

 

Geçtiğimiz ay Eğitim Bir Sen tarafından eğitim öğretim müfredatı kapsamında “İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi kaldırılsın, Din dersi 1. Sınıftan başlasın” şeklinde öneri sunulmuştu. Eğitim İş Sendikası olarak bu konu hakkında ne söylemek istersiniz? Sizce Atatürkçülük,eğitimde gerçekten geçerliliğini yitirdi mi?

Kesinlikle hayır. Atatürk bu ülkenin başöğretmeni. İlginçtir ki ikisi tesadüfen mi üst üste geldi bilemiyorum. Bakanlığın müfredat değişikliğini açıklaması da bu sendikanın yaptığı rapor açıklamasından sonra geldi. Apar topar tatile girerken de öğretmenlerden katkı istendi. İstenmelidir elbette ama böyle apar topar olunca ‘Ne oluyor, yangından mal mı kaçırıyorsunuz’ gibi sorular da aklımıza takılıyor. Atatürkçülük ve İnkılap Tarihi’siz bir Kurtuluş Savaşı düşünülemez. Neresinden bakarsanız bakın Atatürk’ün Çanakkale Savaşı’ndan Kurtuluş Savaşı’nın baş dönemi Doğu’daki çalışmalarından tutun Atatürksüz olmaz bu iş. Başöğretmen olmuş, ülkenin savaştan sonraki gelişimi, büyümesi, Cumhuriyet’in kazanımları, devrimleri olmak üzere her şeyinde Atatürk’ün imzası var. Nasıl yok sayabilirsiniz? Tam tersine daha çok sarılmak, daha çok onun fikirleri üzerinden hareket etmek gerekir. Bu anlamda bizim önce söz konusu sendikanın yaptığı rapora ilişkin karşı bir açıklamamız oldu. Onun ardından da Bakanlığın yapmak istediği müfredat değişikliğine ilişkin de ülke genelinde her şubemiz dersleri paylaştık. Bu derslerin içerisindeki müfredat değişikliğinde neler var, onlara baktık. Bazı derslerde ve sınıflarda Atatürkçülük dersinin azaltıldığını gördük. Bununla ilgili de raporumuzda yer verdik. İnkılap Tarihi’nin hiçbir şekilde Atatürksüz olamayacağını belirttik. Şimdilik esastan devam ediyorlar. Onu bekleyip göreceğiz. Ama biz kesinlikle Atatürkçülüğün, İnkılap Tarihi’nin müfredattan çıkarılmasından yana değil, tam tersine daha da çoğaltılarak verilmesinden yanayız. Nutuk’un ders olarak okutulmasından yanayız.

 

 

İNSANLAR DİNİNİ ÖĞRENMELİ

Bu yapılır veya yapılmaz onu bilemiyoruz ama tavsiyemiz bu noktada. Şu an Genel Merkezimiz tatile girmeden önce bu konudaki raporunu da yayınladı. Bu iktidar döneminde hemen hemen her dönem bir kısıtlama, daha çok dindarlaştırma politikası yapılıyor. Elbette insanlar dinini öğrenmeli. Ona kesinlikle karşı değiliz. Merdiven altı dediğimiz kaçak yerlerde olması da doğru değil. Bunu devletin düzenli bir şekilde denetlemesi gerekmektedir. Zaten 4’üncü sınıftan başlayıp lisenin sonuna kadar devam eden zorunlu din dersleri var. O varken ‘Peygamberin Hayatı’ ve ‘Kuran-ı Kerim’ seçmeli ders olarak getirildi. Tamamen dinselleştirmeye yönelik bir çalışmaları var.

 

İMAM HATİP AÇMAK DA POLİTİKLEŞTİ

Bu arada çocuklarımızın dinini öğrenmesinde sakınca yok, tabi ben doğrusunu öğrenmelerinden yanayım. Kuran-ı Kerim’in Türkçe okunmasından yanayım. Bugün Avrupa’ya baktığınızda Almanlar İncil’i Almanca okuyor, Fransızlar Fransızca, İngilizler İngilizce. Herkes kendi dilinde okuyor ama nedendir bilinmiyor, Türkiye’ye geldiğimiz zaman hemen ‘Kuran-ı Kerim Arapça okunmalıdır’ deniliyor. Ben Arap değilim. Anlamıyorum da. Yine Atatürk, insanlar okuyunca anlasın diye Elmalılı Hamdi Yazır’a cebinden para vererek Kuran-ı Kerim’i Türkçe’ye çevirtmiş. Şimdi günümüzde dini üç şeye indirgemiş olduk: Namaz, oruç, türban. Bunun dışındakiler sanki din ile alakalı değilmiş gibi “Ne yaparsanız yapın, ister hırsızlık ister yalan; ama namaz kılın, oruç tutun” gibi bir mesaj var. Ülkenin gerçekten imam ve hatip ihtiyacı da var. Bunları da yerinde ve doğru olarak yetiştirmekte fayda var. İmam Hatip okulları da CHP’nin projesidir. Ama şu son süreçte yapılan sürekli İmam Hatip okulları açmak politikleşme ile alakalı.Kendi çocuklarını göndermedikleri İmam Hatipleri bol bol açıyorlar. Bizim bu konuda çalışmamız da oldu, sendikamızın açtığı bir dava da lehte sonuçlandı.Valiliklerin İmam Hatip Ortaokulu açmaması gerektiği mahkeme kararıyla da tespit edilmiş oldu. Biraz da bizim yerel yöneticilerimizin sanki yukarıya ‘Ben de bir tane açayım’ şeklinde mesajı var. Halbuki buna gerek yok. Halkımızın da buna pek itibar etmediğini de görüyoruz. Kontenjanları hep boş kalıyor. O kadar reklam ve üstüne para da veriliyor olmasına rağmen pek de tutmadı. Ama tabi çocuklarını gönderen velilerimize de saygı duyuyoruz.

 

 

Hükümet, “dindar nesil” hedefine yönelik gerek sendikalarla gerek vakıflarla gerekse bazı okullarla işbirliği içinde birtakım projeler ve kampanyalar yürütüyor. Eğitim İş Sendikası olarak siz de bir kampanya yürütüyor musunuz veya yürütmeyi düşünüyor musunuz?

Sendika olarak okullarda böyle bir çalışma yapmamız mümkün değil. Ancak üyelerimize yönelik bir çalışma yapabiliyoruz. Basın açıklamalarımızla duyurabiliyoruz. Bu anlamda çalışmalarıyla kendini göstermiş arkadaşlarımıza zaman zaman ödül verebiliyoruz. Faaliyet yapmakla ilgili bir engele okullarda rastlamadım. Ama biz eğitimin öğrenci-öğretmen-veli üçlemesiyle yürüyeceğine inanıyoruz. Bizim bu anlamda bir dönem bir projemiz olmuştu. 9. Sınıf öğrencilerine Nutuk dağıttık. Çok da güzel bir proje. Henüz bizim ilimize sıra gelmedi. Birkaç yerde pilot uygulamasını da yaptık. O dönemde Anadolu Öğretmen Liseleri vardı tabi Fen Lisesine dönüştü. Ama tespit edeceğimiz Anadolu Liselerinde de dağıtabiliriz.Şu anda öyle bir ders yok ama en azından seçmeli ders olarak konulmasında fayda var. Atatürkçülüğü yaşatmamız lazım. O bizi her alanda fikirleriyle aydınlatıyor.

 

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL süreci yaklaşık 6 aydır devam ediyor. Siyasi partiler ve STK’lar başta olmak üzere toplumun her kesimini etkileyen bu süreç sendika olarak sizi de etkiledi mi?

Olağanüstü Hal (OHAL)’irahmetli Erdal İnönü’nün “Hukuksuzlukları hukuki hale getirme yoludur” cümlesi kısaca özetliyor. Biz darbelerin her türlüsüne her zaman karşı çıktık. Genelde de darbelerden sosyal demokratlar zarar görmüştür. Yine öyle de oldu. Darbeyi kim yaparsa yapsın sonuna kadar elbette karşıyız. Savunacak halimiz yok. 15 Temmuz’u da kesinlikle savunmuyoruz. Darbe gibi bir şeyin bizim ülkemizde konuşuluyor bile olmaması lazım. Siyasetimizi ve demokratik yapımızı geliştirmemiz lazım. Şimdi OHAL devam ederken de bunu yapmak zor tabi ki. OHAL’de çalışma yapmak hükümetin de işine geliyor. FETÖ konusunda da yine bizim gibi düşünen insanların hükümeti defalarca uyardığını biliyoruz. “FETÖ’ye dikkat edin, bu kişinin kendine yönelik üslubuyla çalışmalarıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin temel değerlerine zarar verecek”dedik. Kendisine altyapı hazırlayan bir sistem kurduğunu defalarca söyledik. Hatta o dönemki Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik, “Buna kargalar bile güler” demişti. Çıkıp kürsüde savunuyorlardı. Gördüler ki hakikaten her yere sızmışlar. Sayın Cumhurbaşkanı’nın geçenlerde çok doğru bir sözü vardı: Aklını başkasına kiralamak. Bizim ülkemizde akıllı nesiller yetiştirmemiz lazım. Düşünen, soran, sorgulayan öğrenciler yetiştirmek istiyoruz. Eğitim İş Sendikası’nın darbelerin yanında olması gibi en ufak bir düşünce söz konusu olamaz. O gecede biz darbeye karşıyız dedik. Ardından gelen OHAL sürecinde sendikamızdan ülke genelinde 125 üyemiz açığa alındı. Bunların bazıları görevlerine iade edildi.

 

 

Hepimizin bildiği gibi Türkiye bir referanduma daha hazırlanıyor. Rejim değişikliği tartışmalarını da göz önünde bulunduracak olursak hem Atatürkçü hem de bir eğitimci olarak oy kullanacak olan halka ne söylemek istersiniz?

Hem şahsım hem de Eğitim İş Sendikası olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin demokratik parlamenter yönetimine bağlı bir biçimde devam etmesinden yanayız. Başkanlık sistemine tabi ki ‘hayır’ diyoruz. Bu hayır’ımız Sayın Cumhurbaşkanının şahsına değil. Burada hayır dediğimiz şey sistem değişikliği. Burada Türkiye bir demokratik devlet olarak kurulmuş. Kurtuluş Savaşı döneminde bile açık tutulan bir meclisimiz var. Atatürk’ün orada çok güzel örneklerini görüyoruz. Kendisine Başkomutanlık unvanı verilirken bunu hep üçer aylık dönemler için almıştır. Atatürk, “Ben isteseydim yapabilirdim” diyor. Cumhurbaşkanını halkın seçmesine de karşı çıkmış. Çünkü Cumhurbaşkanını halk seçtiği zaman “Beni halk seçti” deyip tek adam olma hevesini doğurur. Şimdi getirilmek istenen sistemde yetkilerin tamamı Cumhurbaşkanına veriliyor. Milletvekili arkadaşlarımız nasıl oluyor da kendilerine milletin verdiği bir görevi bir kişiye devredebiliyor? Bu teklifin içerisinde bir tane güzel madde var, milletvekillerinin 18 yaş sınırı. Çok gerekli mi diye sorarsanız, aslında değil. Askerlikle ilgili kısmı da düzenlenebilir. Onun dışındakilerin hiçbirini doğru bulmuyorum. Biz Cumhurbaşkanlarımızın her zaman tarafsız olmalarından yanayız. Anayasaların yapılış amacı, hükümetleri frenlemektir aslında. Biz Başkanlık sistemine hayır diyoruz, anayasaya hayır demiyoruz. Bu yanlış söyleniyor bazen. Anayasaya hayır denmez. Ülkenin anayasası. Şu andaki mevcut anayasamızın değiştirilerek başkanlık sistemi getirilmesine karşıyız. Ben hayır diyeceğim. Tahmin ediyorum ülkenin büyük bir çoğunluğu da hayır diyecektir.Halkımıza da şunu tavsiye ediyorum. Mutlaka ne getiriliyor, okumalarında fayda var. Okumadan sadece kişilerin söylemlerine bakarak hareket etmemeliler. Demokrasi gelmez. Bir yerde okudum. Bu teklif diktatörü zorla yaratır. Adam istemese bile sistem onu diktatörlüğe götürür diyor.

 

Kısaca sizi tanıyabilir miyiz? Bilal Şener kimdir?

1966 Bolu doğumluyum. Öğretmenlikte 29’uncu yılımdayım. Bolu Eğitim Yüksekokulu’ndan mezun oldum. 6 yıl Erzurum Horasan’da, 1 yıl İstanbul’da, 11 yıl Kartepe’de çalıştım. Sonrasında da İzmit’te devam ediyorum. Evliyim ve iki kızım var. Biri üniversiteye başladı, diğeri de lise 2’de. Onların eğitimiyle uğraşıyoruz. Ben aynı zamanda bir veliyim. Sistemin içerisindeki aksaklıkları hem bir sendikal bakış olarak söyleme gayretindeyim hem de bir veli olarak aynı sorunları dile getiriyoruz. Eğitim İş Sendikası, 1990 yılında başladı. 12 Eylül her şeyi kapatmıştı. O zamanlar Erzurum’daydım. Sonra Eğit-Sen diye bir sendika kuruldu. 1992’de de Türk Eğitim Sen ve Eğitim Bir Sen kuruldu. 1995’te Eğit-Sen ile Eğitim-İş’i birleştirdik. Adı Eğitim Sen oldu. Çok güzel işler yaptık. Sonra sendikal anlamda bazı örtüşmediğimiz yanları olmaya başladı. 2004’te Eğitim Sen’den istifa etmiştim. Bir süre sendikasız kaldım. Eğitim İş’in kurulduğunu öğrenince 2007’de Kocaeli’de kurduk. O gün bugündür başkan olarak devam ediyoruz.

 

Son olarak üyelerinize veya velilere mesajınız var mı?

Hep söylüyoruz. Okuyarak araştırarak hareket etmek lazım. Aklımızı, beynimizi başkalarına kiralamayalım. Kendimiz olalım. Nedenini sorgulayarak bazı şeylerin kararını verelim. Bu ‘Neden’ sorusunu sormak karşı çıkmak değil. Neye evet neye hayır dediğimizi bilmemiz lazım.Velilerimizin, öğrencilerimizin ülkemizin geleceği olacağı bilinciyle de öncelikle kendilerini yetiştirmeleri lazım. İşlerini ekonomik anlamda zor şartlarda yürütüyorlar. Öğretmen maaşları fakirlik sınırının altında şu an. Öğretmenlerimizin maaşlarının fakirlik sınırının üstüne çıkarılması lazım. Öğretmenlik mesleğinin onurunun tekrar kazanılması için büyüklerimizin, politikacılarımızın yapacakları konuşmada dikkatli olmalarında fayda var.

Bizimyaka

Günün Diğer Haberleri