Eğitim İş Malatya Şubesinden Yarıyıl Değerlendirme Raporu

Eğitim İş Malatya Şube Başkanı Hüseyin Kara yaptığı açıklamada Eğitim İş tarafından hazırlanan 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Yarıyıl Değerlendirme Raporunu...

SENDİKA - 2017-01-22 17:52:40

Eğitim İş Malatya Şube Başkanı Hüseyin Kara yaptığı açıklamada  Eğitim İş tarafından hazırlanan 2016-2017 Eğitim-Öğretim Yılı Yarıyıl Değerlendirme Raporunu sundu. Kara’nın sunduğu dosyada şunlar yer aldı:

“2016-2017 eğitim öğretim yılında, eğitim sisteminin, eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır birikerek artan sorunlarının daha da ağırlaşmasının yanı sıra, 15 Temmuz FETÖ darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL uygulamaları nedeniyle geçmiş yıllardan farklı bir durum da söz konusudur.

Gerek ülkenin içinde bulunduğu durum, gerekse bundan doğrudan etkilenen eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu çok sayıda sorunun varlığına rağmen eğitim biliminin en temel ilkelerine aykırı düzenlemelerde ısrarını sürdüren Milli Eğitim Bakanlığı, eğitimi niteliksizliğe, düzensizliğe ve kaosa sürükleyerek çocuklarımızın geleceği ile oynamaya devam etmiştir.

Kamu hizmetlerinin piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda dönüşümünün en önemli basamaklarından biri olan eğitimde yeniden yapılandırma ve muhafazakarlaştırma uygulamaları, hem Hükümet hem de MEB tarafından çıkarılan yasa ve yönetmelikler, OHAL’in ardından çıkarılan KHK’ler, eğitimde yaşanan sorunlara yenilerinin eklenmesine neden olmuştur. MEB tarafından son dönemde yapılan bazı değişiklikler ve uygulamalarla yüz binlerce öğrenci ve veli yine mağdur edilmiştir.

Öğretmen Açığı Arttı

Milli Eğitim Bakanlığı’ndan elde ettiğimiz rakamlara göre, 30 bin 470 öğretmen meslekten çıkarıldı. 15 Temmuz öncesinde 65 bin civarında olan MEB’deki kadrolu öğretmen açığı, 15 Temmuz sonrasında iki katına çıkmıştır. Bu verilere göre okulların açılmasıyla yaklaşık 1 milyon 511 bin 200 öğrenci öğretmensiz kalmıştır. Bakanlık öğretmen açığı sorununun önemli bir bölümünü norm fazlası öğretmenlerle çözüleceğini belirtse de, norm fazlası öğretmenlerin büyük çoğunluğunun büyükşehirlerde çalışması nedeniyle bu yöntem hiçbir şekilde çözüm olamamıştır.

Bu tabloya rağmen Milli Eğitim Bakanlığı, kadrolu öğretmen atamasından vazgeçmiş “doğrudan torpil” anlamına gelen mülakata dayalı sözleşmeli öğretmen sistemini getirmiştir. Atamaların sözlü sınav ile yapılması ise milli eğitim sistemimiz için utanç verici bir uygulama olmuştur. Sözlü sınavda öğretmenlere yöneltilen sorular mülakatta aranan temel ölçütün yandaşlık olduğunu ortaya koymuştur.

Ders Kitapları

Öğretmen açığının yarattığı sorunlara ek olarak, 18 milyon öğrenci ders kitabı olmadan eğitim öğretime başlamıştır. Milli Eğitim Bakanlığı’nın tüm okullarda ders kitapları, yardımcı kaynak kitaplarla, okul ve sınıf kütüphanelerindeki öykü, roman gibi kitaplardan FETÖ bağlantılı yayınevlerinde basılanların toplatılmasını istemesinin ardından bazı derslerin kitaplarının dağıtımı yapılamadı. Öğrenciler ve öğretmenler “PDF” formatındaki kitaplardan yararlanmaya mahkum edildi.

Cemaate Ait Okullar İmam Hatiplere Dönüştürüldü

Ak Parti iktidarı döneminde, eğitimde piyasa merkezli işletmeci anlayışı yerleştirilmeye çalışılmış, birçoğu cemaat ve tarikatlara ait özel okullara yönelik doğrudan teşvik uygulamalarında ciddi adımlar atılarak kamusal eğitim alanı daraltılmıştır. Ak Parti, kendi döneminde sayıları iki kat artan dershaneleri “paralelle mücadele” bahanesiyle özel okullara dönüşmeye zorlarken, devlet okullarına vermediği kaynağı, yandaş özel okullara peşkeş çekmiştir. Kamusal kaynaklar, eğitimin ticarileştirilmesi için özel sermayeye aktarılırken kamusal eğitimin niteliği düşürülmüştür.

Darbe girişiminin ardından ise kapatılan 1060 okulun yüzde 80’i, en fazla kontenjan açığı imam hatiplerde olmasına rağmen, imam hatip okuluna dönüştürüldü. Fen, Sosyal Bilimler, Güzel sanatlar Liseleri gibi okullara ihtiyaç olmasına rağmen bu okulların imam hatipe dönüştürülmesinin hiçbir pedagojik gerekçesi yoktur.

MEB’in 2015-2016 öğretim yılı verilerine göre Türkiye genelindeki bin 149 imam hatip lisesinde 677 bin 205 öğrenci, bin 961 İmam Hatip ortaokulunda ise 524 bin 295 olmak üzere 1 milyon 201 bin 500 öğrenci bulunmaktadır. Bu sayı, imam hatipe dönüştürülen cemaat okullarıyla birlikte bu eğitim öğretim yılında daha da artmıştır.

Bütçeden Yine Eğitime Pay Yok

Milli Eğitim Bakanlığı bütçesi, okul, derslik, öğretmen ihtiyacı ve altyapı sorunlarına rağmen 2017 yılı için 85 milyar 49 milyon TL olarak belirlenmiştir. Yıllardır eğitime en çok pay ayırdığını iddia eden Ak Parti Hükümeti, 2017 yılı için de sadece zorunlu harcamaları karşılayan bir bütçe hazırlayarak eğitim harcamalarının yükünü yine velilerin ve hayırsever vatandaşların sırtına yükleyecektir.

MEB bütçesinin büyük bölümü personel giderlerine (yüzde 79) ayrılmıştır. Mal ve hizmet alım giderlerinin payı yüzde 10, cari transferler yüzde 3, diğer giderler ise yüzde 8’dir.  OECD ülkelerinde milli gelirin ortalama yüzde 6’sı eğitime ayrılmaktayken, MEB’in 2017 bütçesinin milli gelire oranı sadece yüzde 3,54’tür. Öngörülen milli eğitim bütçesiyle parasız, nitelikli ve herkese eğitim anlayışının yaşama geçirilmesi mümkün değildir.

Eğitimi Dinselleştirme Adımları Tam Gaz

Ak Parti iktidarı döneminde eğitim, siyasal iktidarın egemen ideolojisinin önemli bir bileşeni haline getirilerek en fazla yıpratılan alan olmuştur. Kindar nesil projesini her türlü hukuki, vicdani ve etik kuralı ayaklar altına alarak yaşama geçirmeye çalışan siyasal iktidar, çağdaşlaşmanın temeli olan eğitimi, kendi ideolojik amaçları doğrultusunda biçimlendirmeye çalışmaktadır.

Milli Eğitim Bakanlığı ulusal eğitimden uzaklaşmış, başta Diyanet İşleri Başkanlığı olmak üzere, iktidara yakın dini kurum ve vakıflarla protokoller imzalanmıştır. Böylece TÜRGEV ve Ensar Vakfı başta olmak üzere, Hizmet Vakfı, Hayrat Vakfı, İHH, Furkan Vakfı, İlim Yayma Cemiyeti gibi dini vakıfların, devlet okullarında “değerler eğitimi” adı altında ders ve seminerler vermeleri, bağış toplamaları, dini içerikli yayınları dağıtmaları sağlanmıştır.

Kuran-ı Kerim, Siyer, Temel Dini Bilgiler adı altında dini esaslı konuları ele alan seçmeli derslerin seçimi konusunda hutbeler hazırlanarak öğrencilere ve velilere baskı yapılması; medreselere yasal statü kazandırılması, üniversitelerle denkliklerinin sağlanması, medrese mezunlarının pedagojik formasyon almasını ve müderrislerin bölgede barış gücü görevi üstlenmeleri konusunda Bakanlar Kurulu’na öneride bulunulması; kamu kreşleri teker teker kapatılırken, Diyanet’in açtığı kreşlerde 4-6 yaş arası çocuklara dini eğitim verilmesi yine sıbyan mektebi adı altında dini eğitim veren Kuran kursu kreşlerinin açılması gibi uygulamalar MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ve tarikatların güdümüne girdiğinin göstergesi olmuştur.

Eğitimin Tarikat Ve Cemaatlere Teslim Edilmesi Ağır Sonuçlar Doğurdu

Karaman’da yaşanan taciz olayı ve Adana’nın Aladağ ilçesindeki yurt yangını, Bakanlığa bağlı okullarda eğitim gören çocuklarımızın çeşitli dernek, vakıf ve özel kuruluşlara ait yurt, ev ve etüt merkezleri olarak faaliyet gösteren yerlerdeki güvenliğine dikkatlerin çekilmesi gerektiği gerçeğini gün yüzüne çıkarmıştır.

Devletin öğrencilerini gözetmek konusundaki asli görevini özel kuruluşlara devretmesiyle birlikte bu alanlarda hiçbir denetimin olmaması affedilemez ve telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bir ihmalin varlığını ortaya çıkarmıştır.

4+4+4 düzenlemesinin 2012-2013 eğitim öğretim yılından itibaren hayata geçirilmesiyle birlikte, okul dönüşümlerine paralel olarak, çok sayıda köy okulu kapatılmış ve taşımalı eğitim uygulamaları yaygınlaşmıştır. MEB’in verilerine göre 2015-2016 eğitim öğretim yılında ise 43 bin 959 okul, 11 bin 853 merkez okula taşınırken, taşınan öğrenci sayısı ise 808 bin 332 olmuştur.

Eğitimlerine devam etmek için yerleşim yerlerine en yakın ilçelere giden öğrenciler Aladağ’da olduğu gibi devlete ait yurt olmadığı için barınma sorunu ile karşı karşıya bırakılmış, cemaat ve tarikatların yurtlarına yönlendirilmiştir.

Siyasi iktidar, kendi sorumluluğu altındaki bu çocukların eğitimini, barınmasını, ihtiyaçlarını belirli amaçlara hizmet eden; çoğu dini esaslara göre eğitimi şekillendirmek isteyen, eğitimin bilimsel ve laik yapısını, karma eğitim anlayışını yok etmeye çalışan bir kısım tarikatların, Cumhuriyet düşmanı vakıf, dernek veya cemaatlerin eline terk edemez.

Cumhuriyetin Öğretmeni İnanmadığı Müfredatı Uygulamaz

Milli Eğitim Bakanlığı, ilkokul, ortaokul ve lisede okutulan 53 dersin taslak öğretim programını görüş almak üzere askıya çıkardı. Böyle önemli bir konuda, taslak programla ilgili öneriler için son günün 10 Şubat 2017 tarihi olarak belirlenmesi, ders kitapları yazım sürecinin 20 Şubat’tan itibaren başlayacağının açıklanması, konunun oldu bittiye getirileceğini göstermektedir.

Program incelendiğinde, Atatürkçülük kavramının sosyal bilgiler dersinin müfredatından çıkarıldığını, Atatürk’ün işlenişinin kapsamının daraltıldığını, 2. Dünya Savaşı konusunda İsmet İnönü başlığının kaldırıldığını, 15 Temmuz darbe girişinin felsefe dersi kapsamına alındığını, evrim kuramının ve üreme konusunun çıkarıldığını görmekteyiz.

Kısa bir süre önce yandaş sendikanın ifade ettiği biçimde öğretim programı Atatürkçü düşünceden soyutlanmaya çalışılmış çocuklarımızı Atatürk ve onun devrimlerinden arındırmak isteyen bir anlayış programa yerleştirilmiştir.

Türk Milli Eğitim Sisteminin temelinde Atatürk İlke ve Devrimleri bulunmaktadır ve eğitim müfredatı, Atatürksüz, Cumhuriyetsiz ve devrimsiz olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’e ve ulusun diğer manevi değerlerine bağlı nesil yetiştirme amacına uygun ders kitapları hazırlanması başta Anayasaya ve Milli Eğitim Temel Kanunu’na göre zorunluluk teşkil etmektedir.

Taslak metinden vazgeçilmeli, eğitim sendikaları, üniversiteler, STK’lar ve öğretmenlerin katılımı ile yeni bir komisyon oluşturulmalıdır. Dayatmacı, tek tipçi, baskıcı, evrensel değerlere yabancı, insanlığın bilgi birikimine uzak yaklaşım terk edilmeli, Türkiye’nin tarihiyle, hedeflediği çağdaş kültürel anlayış ile barışık ve Cumhuriyet devrimlerinin kazanımlarını koruyacak bir öğretim programı hazırlanmalıdır.

Unutulmasın ki Cumhuriyet’in öğretmeni inanmadığı müfredatı uygulamaz. Bu nedenle, Ak Parti iktidarının, Atatürk’ü, bilimsel, laik, ulusal ve demokratik eğitimi tasfiye etme girişimlerine karşı Eğitim-İş üyesi öğretmenler; Eğitim-İş tarafından hazırlanan ders planı dahilinde ülke genelinde tüm okullarda, 10 Şubat tarihinden itibaren her pazartesi bir ders Atatürk ile Atatürk ilke ve devrimlerine ilişkin konulara yer vereceklerdir.

Sonuç

Eğitimde yaşanan sorunların aşılması, eğitimin eşit, parasız ve kamusal niteliğinin arttırılması ile mümkün olur. Eğitim-İş olarak, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bilimsel, laik ve demokratik eğitim mücadelemizden vazgeçmeyeceğiz. Ülkemizin geleceğini oluşturacak yeni kuşakların, akıl, bilim ve sanat ortamında barış ve huzur içinde verilen bir eğitim sistemiyle yetiştirilmesi için her türlü dayatmanın karşısında olacağız.

Cumhuriyetin öğretmeni inanmadığı müfredatı uygulamaz.”

Günün Diğer Haberleri