Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir'in Eğitim İş'in 10. Kuruluş Yıldönümü Konuşması

Eğitim İş Genel Başkanı Veli Demir'in Eğitim İş'in 10. Kuruluş Yıldönümü Konuşması

SENDİKA - 2015-12-22 20:49:11

“Buradan kurucularımıza sevgilerimizi saygılarımızı sunuyorum. Yaşamını kaybederek aramızda olamayan ilk MYK üyemiz Ahmet Bolkısık’ı, yakın zamanda kaybettiğimiz Kütahya İl Temsilcilik Başkanımız Hikmet Gülseven’i ve Afyon İl Temsilcilik Başkanımız Yurdakul Kumcu’yu saygıyla, sevgiyle anıyorum.

Örgütümüzün kuruluşundan bu yana Genel Başkanlık, Merkez Yönetim Kurulu Üyeliği ve Şube Başkanlığı yapan tüm yöneticilerimizi sevgiyle saygıyla anıyor, buradan sıcak bir selam gönderiyorum.

Bugün kuruluşumuzun 10. Yıldönümünü kutluyoruz. Aslında bu programı 17 Ekim’de yapmayı planlıyorduk ama 10 Ekim’de hepimizi üzen, hepimizi derinden yaralayan bir olay yaşadık. Öncelikle bu vahşette hayatını kaybedenleri anıyor ve bu vahşetten beslenenleri şiddetle kınıyorum.

Bugün Eğitim-İş’in 10. Kuruluş yıldönümünü kutluyoruz ama 1908 devriminden sonra kurulan Encümen-i Muallimin ve 1965’te Fakir Baykurt tarafından kurulan TÖS de Eğitim-İş’in ta kendisidir. Eğer TÖS’ü kabul edersek 50. yılımızı, 1971’de TÖS’ün devamı olarak kurulan TÖB-DER’i kabul edersek 44. yılımızı, Mayıs 1990’da kurulan ilk Eğitim-İş’i kabul edersek 25. yılımızı kutluyoruz.  Demek ki, Eğitim-İş 100 yıllık devrimci, ilerici, yurtsever bir mirasa sahiptir. Biz aslında Mustafa Necati, Dr. Reşit Galip ve Hasan Ali Yücel’iz. Biz eğitmenleriz. Biz Köy Enstitüleri, Halk Evleri, Fakir Baykurtlarız. Biz Türkiye’yiz, aslında biz hepsini içinde barındıran Mustafa Kemal’iz. Mustafa Kemal isek onun gibi düşünmek, onun gibi çalışmak, onun gibi kararlar almak zorundayız.”

Demir, 2002 yılında “sıfır sorun” diye iktidara gelen AKP’nin, bugün ülkeyi bütün komşularıyla sorunlu hale getirdiğini vurguladı ve “Atatürk’ün denge, barış politikası yok sayıldı, ‘zorunlu olmadıkça savaş cinayettir’ ilkesi göz ardı edildi. Ortadoğu’nun mazlum uluslarının atası olan Atatürk’ün Türkiye’si, adeta emperyalizmin sopası haline getirildi. Bugün ülkemizde resmi olmayan rakamlara göre 2.5 milyon Suriyeli mülteci bulunmaktadır. Aralarında da okulda olması gereken 500 binden fazla çocuk bulunmaktadır. Bu bir insanlık dramıdır. Herkes bu soruna kafa yormalıdır” dedi.

Yolsuzluğun AKP iktidarı döneminde kurumsallaştığına dikkat çeken Demir, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Daha önce yolsuzluk gündeme geldiğinde ilgili bakanlar, milletvekilleri istifa ederken, şimdi yolsuzluk yapanlar yerlerini daha da sağlamlaştırıyor. 17-25 Aralık’ta bu ülkede tarihin en büyük yolsuzluğu ortaya çıktı. Bakan çocukları, Başbakan çocukları, banka müdürlerinin adı karıştı ama hiç kimse bedel ödemedi. Milli Eğitim Bakanı her fırsatta değerler eğitiminden bahsediyor, biz buradan kendisine bir çağrıda bulunuyoruz, hırsızlık yapmamak, devlet malını çalmamak, doğruluk, dürüstlük en büyük erdemdir, o halde 17-25 Aralık haftasının ‘Yolsuzluk ve Rüşvetle Mücadele Haftası’ olarak değerlendirilmesini istiyoruz.”   

Siyasi iktidar tarafından yargının bağımsızlığı ilkesinin yok sayıldığını, yargının teslim alındığını söyleyen Demir, “Anadolu’da bir söz vardır ‘yağ kokarsa tuz vardır, tuz kokarsa çaresi yoktur’ Aslında yargı, adalet tuzdur ama tuz da kokmuştur. 17 Aralık’ta Yatağan’dan başlattığımız ve 20 Aralık’ta Ankara’da sonlandırdığımız ‘Laik Eğitim ve Emeğe Saygı Yürüyüşü’ nedeniyle benim de aralarında bulunduğum 90 arkadaşımız yargılanmaktadır. Elbette ki bu yargılama bizler için onur ve apolet sayılır. Bu yargılamadan, alacağımız cezadan korkmuyoruz, bizi daha da bileyleyecektir. Emek ve demokrasi mücadelemiz, demokratik ve meşru zeminlerde daha da güçlenerek devam edecektir. Bu süreci buğdayla, samanın ayrılması olarak görüyor, bu dönemde mücadele bayrağımızı daha da yükseklere taşıyacağımızın bilinmesini istiyoruz” dedi. 

Demir, Güneydoğu Anadolu’da adeta bir savaş ortamı yaratıldığını belirtirken, “Bizim bakışımız oldukça açıktır. Misak-ı Milli Türkiye’dir, Türkiye’de yaşayan ahaliye de Türk Ulusu denir. Kendini farklı hissedenleri kabul ederiz, onların farklılıklarının gelecek kuşaklara aktarılmasına da katkı sunarız. Ancak terörün ve ayrımcılığın her türlüsüne karşıyız. Dün barış süreci adı altında Türkiye’yi Oslo’da satışa sunanlar ve tartışanlar, 2015 yılında farklı bir uygulama içindeyse, ülkenin bir bölümünde öğrenciler ve öğretmenler ayrıştırılıyor ise okullar kapatılıyor ise artık bu örneği bizlerin de dikkatle incelemesi, bir şeyler söylemesi gerekir. Faşizm, diktatörlük nerede yaşanırsa yaşansın faşizme de diktatörlüğe de sonuna kadar karşıyız” diye konuştu. 

Eğitim alanında yaşanan sorunlara da dikkat çeken Demir, şöyle konuştu:

“Ülkede yaşanan sorunlar çok fazla ancak en fazla tahribat eğitim alanındadır. Bu dönemde cumhuriyetin eğitim sistemi adeta çökertilmiştir. Yarışmacı, seçkinci, eleyici eğitim sistemine hala devam ediyoruz. Türkiye, ulusal ve uluslar arası sınavlarda adeta nal toplamaktadır. Tevhid-i Tedrisat, Anayasamızın koruması altında olmasına rağmen yok sayılmaktadır. Okullarımız medreseye dönüştürümmüş, tamamı neredeyse imam-hatip okulları haline getirilmiştir. AKP iktidarından önce 70 bin civarında olan imam-hatip öğrencisi sayısı, bugün 1 milyonu aşmıştır.

Değerler eğitimi adı altında cemaatler ve tarikatlar okullara sokulmuştur. Terör örgütleriyle adı anılan sözde bir yardım kuruluşu okullarda adeta haraç toplamaktadır. Her okula belli bir limit konulmuştur ve her sınıf bu parayı toplamak zorundadır. Toplanan bu paraların nerelere gittiğini hiç kimse bilmemektedir. Buradan Milli Eğitim Bakanlığı’nı ve ilgilileri uyarıyoruz, bunun ciddi bir şekilde araştırılması, takip edilmesi gerekmektedir.

Şu anda Milli Eğitim Bakanlığı’nda yandaş sendika dışında hiçbir yönetici yoktur. Tüm eğitim kurumları yandaş sendika üyeleri tarafından teslim alınmıştır. Bu konuda yüksek yargı kararları da uygulanmamaktadır.

Kamusal eğitime ayrılması gereken kaynaklar dershanelerin dönüşümü bahanesiyle özel öğretime aktarılmaktadır. Özel okullara kayıt yaptıran 230 bin öğrenciye 3 bin 750 TL’ye kadar destek verilmektedir. Bu parayı ülkedeki 18 milyon öğrenciye dağıtsak öğrenci başına 62 TL. düşecektir. Devlet okulları öğrenci başına 62 TL para alsa kendi masraflarını rahat rahat karşılayabilecek. Ama ne yazık ki devlet kesesinden yandaş özel okullara para aktarılıyor, devlet okullarının altyapı sorunları var, hizmetli-memur ve öğretmen açıkları var.

657 Sayılı Devlet Memurları Yasası tartışmaya açılıyor. İş güvencesinin ötesinde kamusal eğitim alanı bu bahaneyle tamamıyla özelleştirilmek isteniyor. Eğitimin AVM’si dediğimiz temel liseler açılıyor. Temel liseler eğitim kurumu değildir, eğitim derdi yoktur, birer ticarethane mantığıyla işletilmektedir. Derhal bu uygulamadan vazgeçilmelidir.

Tüm bu olumsuzluklara karşın Eğitim-İş bilimsel, laik, demokratik ve kamusal eğitim mücadelesinden asla vazgeçmeyecektir. Örgütümüz emek, demokrasi, özgürlük ve ülkeye sahip çıkma mücadelesinin hep içinde, hep önünde olmuştur. Eğitim-İş’in böyle bir süreçte mücadele alanı içinde olması, emeğimiz, ülkemiz ve ulusumuz açısından çok büyük bir anlam ve önem taşımaktadır. Eğitim-İş, Mustafa Kemal’in özgürlük ve bağımsızlık bayrağını dalgalandıran örgüttür. Eğitim-İş, Bolu Beyi’ne karşı Köroğlu, Hızır Paşa’ya karşı Pir Sultan Abdal, Derviş Mehmet’e karşı Kubilay, emperyalizme karşı Ortadoğu’daki mazlum ulusların da önderi olan Mustafa Kemal olacaktır.”

Günün Diğer Haberleri