NE DEMOKRASİ AMA

OKUL MÜDÜRLERİNİN DEĞERLENDİRLMESİ SONUCU GÖREVDEN ALINMASINA İLİŞKİN AÇILAN DAVALARDA YÜRÜTMEYİ DURDURMA KARARLARI YAĞMUR GİBİ DEVAM EDİYOR ... DEVAM EDİYOR AMMA VELAKİN YÜRÜTENLER BİR TÜRLÜ DURDURULAMIYOR ... NE DEMOKRASİ AMA !

EĞİTİM - 2015-01-26 00:36:57

1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu İle ilgili bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasını içeren Kanun 14 Mart 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Kanunun 22. Maddesi ile 652 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin 37'inci maddesinin 8. Fıkrası değiştirilerek “Okul ve Kurum Müdürleri, İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine, Müdür Başyardımcısı ve Yardımcıları ise Okul veya Kurum Müdürünün inhası ve İl Millî Eğitim Müdürünün teklifi üzerine Vali tarafından dört yıllığına görevlendirilir. Bu görevlendirmelerin süre tamamlanmadan sonlandırılması, süresi dolanların yeniden görevlendirilmesi ile bu fıkranın uygulanmasına ilişkin diğer usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir. Bu fıkra kapsamındaki görevlendirmeler özlük hakları, atama ve terfi yönünden kazanılmış hak doğurmaz. ” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemeden sonra 10 Haziran 2014 tarihinde “Milli Eğitim Bakanlığına Bağlı Eğitim Kurumları Yöneticilerinin Görevlendirilmelerine İlişkin Yönetmelik” yayınlanmıştır. Söz konusu yönetmelik, okul müdürü görevlendirmelerini yandaş kayırmaya yönelik olarak düzenlemiş ve MEB'de kıyım ve hak gaspına neden olmuştur. Yönetmeliğin yayımının ardından görevlendirme işlemlerinin takvimine ilişkin kılavuz yayınlanarak değerlendirme ve görevlendirme işlemleri başlatılmıştır.


Yönetmelik ve kılavuz hükümleri gereğince, öncelikle mevcut okul müdürlerinden 4 yıllık çalışma süresini dolduranların değerlendirmeleri yapılmış ve yöneticilik görevlerine devam edip etmeyeceklerine karar verilmiştir. Sonrasında yapılan Performans Değerlendirmede okul müdürlerinin birçoğu; okulun en kıdemli, en kıdemsiz ve seçilen öğretmenleri, öğrenci temsilcisi, okul aile birliği temsilcisi değerlendirmelerinde 40 tam puan aldıkları halde, anılan Yönetmelik gereği 60 puan üzerinden değerlendirme yapan il/ilçe müdürleri ve şube müdürleri tarafından çok düşük puanlar verilip,yöneticilik görevleri sona erdirilmiştir. Bu ön elemelerden sonra okul müdürü olmak isteyenler için mülakat değerlendirmesi yapılmış, mülakat sonucunda başarısız olanlar her ne hikmetse yandaş sendikaya üye olmayanlar olmuştur. Böylece, sendikal tercihini yandaş sendikadan yana kullanmayan, bilgisi, becerisi, başarısı, tecrübesiyle o koltukları hak eden yedi bin civarında okul müdürü bir anda tasfiye edilmiştir. Ayrıca, çoğu vekâleten görevde bulunan ilçe milli eğitim müdürleri ile 2-3 aydır görevde olan geçici il ve ilçe milli eğitim şube müdürlerinin, okul müdürleri hakkında değerlendirme yapması birçok haksızlığın yaşanmasına yol açmıştır. Çünkü ilgili sicil amirinin, personeli hakkında değerlendirme yapabilmesi için en az altı ay çalışması gerekir. 
Tüm bu hak kayıplarına yönelik okul müdürleri sendikaları aracılığı ile dava açmışlar ve yine neredeyse tamamı için mahkemeler aracılığı ile yürütmeyi durdurma kararı alınmıştır. Bu hukuki kazanımdan sonra dahi görevden alınan okul müdürlerine görevleri iade edilmemiştir. Sendikamız Eğitim İş’in diğer sendikalara yapmış olduğu gerek genel düzeyde, gerekse şubeler bazında eğitim çalışanlarının mesleki ve özlük haklarına yapılan bu saldırıya karşı ortak eylem örme çağrısı büyük oranda yanıtsız bırakılmıştır. Dolayısı ile ortaya konulan hak arama eylemleri cılız ve ses getirmeyen eylemler olarak kalmıştır. Oysa ki hak gaspına karşı yapılan mücadele top yekün olur ve sınıf mücadelesinin rengi olmaz! 
Bugün okul müdürlerimiz yoğun bir hak gaspına uğramış ve seslerini duyuracak, kamuoyu oluşturacak etkili bir platform ne yazık ki bulamamışlardır. Yine bugün ülkemizdeki tablo bireyselliği ön plana çıkarmış, toplumsal muhalefeti yok etmiştir. "Benim sorunum değil ki" anlayışı emek hareketini gölgede bırakmıştır. Maalesef ki bu anlayış zamanla tüm kamu çalışanlarını iş güvencesinden yoksun edecek bir yöne doğru hızla gitmektedir. Yani, "Yasama, yürütme yargı iç içe geçmişse, özgürlükler garantide değilse, anayasa yok demektir. Kuvvet kimdeyse o hakimdir."YÜRÜTMEYİ YÜRÜTENLER GÜÇLÜYSE , YASAMA VE YARGI KARARLARINI İŞLERİNE GELİRSE UYGULARLARLAR; İŞLERİNE GELMEZSE YÜRÜMEYE DEVAM EDERLER.
Ülkemizde yapılmasında ısrar edilen en önemli konu çalışan haklarını yok etmek ve biat kültürünü örmektir ki bu konuda özellikle sınıf mücadelesine inanmış sendikaların, ortak akıl ile sömürü anlayışına karşı birlikte hareket etmeyi yol edinmeleri gerekir. Bugün yönetici atamalarında yarın çok farklı bir konuda, kendi hukuklarını işletenlere karşı "birlik olmak" gerekir. Hak gaspının büyüğü, küçüğü ya da kişiye ait olması, olmaması gibi bir ayrımı yoktur .


Nazi Almanyasında Papaz Müller’in baskı yönetiminin sonuçlarını özetleyen etkili bir sözü vardır; " İlk önce geldiler komünistleri alıp götürdüler, ben sesimi çıkarmadım, çünkü komünist değildim.
Sonra sosyalistleri götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü sosyalist değildim.
Sonra sendikacıları götürdüler, sesimi çıkarmadım çünkü sendikacı değildim.
Sonra Yahudileri aldılar toplama kamplarına, işkenceye götürdüler. Ben sesimi çıkarmadım çünkü Yahudi değildim.Bir gün kapım çalındı, beni götürmeye geldiler, beni alıp toplama kampına götürdüler. İşkenceye hiç kimse ses çıkarmadı çünkü benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı." Bu duruma düşmemek için emek hareketi adına yola çıkan tüm sendikalara tarihi bir görev düşmektedir. Bu görev, "tek yumruk" olmaktır! Gasp edilen haklarımızı geri almak için faşizme karşı mücadele etmektir! Çünkü hepimiz biliyoruz ki hak verilmez, alınır! 
Deniz ŞAHİN

Günün Diğer Haberleri