Öğretmenlik Mesleği Üzerine

Öğretmenlik Mesleği Üzerine

EĞİTİM - 2014-08-17 15:19:34

Öğretmenler hakkında, öğretmen olmayanların yaptıkları yorumları okudukça içim daralıyor…

 

Tatil, maaş gibi kriterlerden dem vuranlar, mesleği hakkıyla yapmadığımıza kesin kanaat getirenler, “aah nerde o eski öğretmenler” diyenler…


Maaşlarımız ve tatillerimiz konusuyla başlamak istiyorum.


Bir öğretmenin yıllık maaşı, ancak kendisini ve ailesini geçindirecek kadardır. Ekstradan verdiği dersler varsa, full ek ders alıyorsa veya egzersiz-kurs açıyorsa, biraz daha rahatlar. Bunu da her öğretmen yapmaz, yapamaz. Kuru maaşla (2000 civarı) sadece hayatını idame ettirir. Bir öğretmen için çok gerekli olan kültür-sanat etkinliklerine katılabilmek için bütçe ayıramaz.


Tatilleri biz belirlemiyoruz. En azından, biz dinlenelim diye tatil yapılmıyor, bu unutulmasın.  Öğrencilerin yaklaşık 35 derece sıcakta ders dinlemeleri pek mümkün değil. Kuzey Avrupa ülkelerinden birisinde yaşasaydık, muhtemelen iki aylık uzun bir tatil yerine, birer veya ikişer haftalık sık ama kısa tatillerimiz olurdu.


Öğretmenlik sevgi ve sabır işidir. Bir çoğumuz sadece öğretmen değiliz, biliyor musunuz? Aynı zamanda anne babayız ve hatta veliyiz.  Biz bizi daha iyi anladığımızdan, veli olan öğretmenlerden, çok olumsuz bir durum olmadığı taktirde, öğretmenimize saygıda kusur etmeyiz. Çünkü biliriz ki işi hiç kolay değildir. Şimdi kalkıp diğer hiç bir meslekle kıyaslamayacağım. Çünkü, her meslek kendi içinde, kendi şartlarıyla değerlendirilmelidir. Sadece öğretmenlikle ilgili yazacağım. Biz insan yetiştiriyoruz. Ve bunu, günümüz şartlarında yapabiliyor olmak başlı başına bir başarıdır.


Neden mi? Öyle ya, her şey elimizin altında, yokluk çekmiyoruz, değil mi? Değil işte… Sokaklarda bazen durup gençleri izleyin… Bir çoğuna ulaşamıyoruz. Çünkü aileden gelen bir öğretmen düşmanlığı var onlarda… En ufak bir tepkimizde ya birebir gelip “çocuğumun psikolojisi” diyen, ya da eline telefonu alıp 147′yi tuşlayan, veya da internet sitesinden şikayet dilekçesi yazan bir veli profili çıktı karşımıza. O “eski” öğretmenlerin vurduğu yerde gül biterdi, hatırladınız mı?  Dayakla eğitime yeni nesil öğretmenler karşı, bunu bilin mesela. Ama “Ödevlerini neden yapmıyorsun?” dediğimizde de psikolojisi bozulan bir güruh baş gösterdi… Mobil öğrenciler var mesela. Ders içinde sürekli yer değiştiren, gezinen…  Bunlar bizim basiretsizliğimizden olmuyor. Bunlar Türk Milli Eğitimi(!) nin geldiği noktanın somut sonucudur.

 

Öğretmenine alenen küfür eden öğrenciler var. Ve hatta bıçaklayıp öldüren… Bunlar da var mıydı eskiden?


Öğretmen, öğrenmeye istekli olan çocuklarla her daim başarılıdır. Emin olun öyle bir grup öğrenci olsun, bir çok kişi rahatlıkla ders anlatabilir. Ama işte öyle değil. Bir öğretmenin yaklaşık 5-6 sınıfı olur. Her sınıfta ortalama 35 kişi olsa ( ki çoğu okul için bu rakam bir ütopyadır) 175-200
civarı öğrenci eder. Bir öğretmenin eğitmek ve öğretmekle yükümlü olduğu minimum öğrenci sayısıdır bu. Bu öğrencilerin bir çoğu okula mecburiyetten ve arkadaşlarla takılmak için gelmektedir. Okul onlar için eğitim öğretim yuvasından çok uzaktır. Bu öğrencileri kazanmaya çalışmakla gecen aylar ve yıllar sonunda başarıya ulaştıklarımız da oluyor, bir arpa boyu yol alamadıklarımız da. Fakat, şimdi söyleyeceğim daha vahim… Bu öğrencileri sınıfta “zaptetmeye” çalışırken, başarılı öğrenci velileri ayaklanıyor bu kez de… “öğretmen dersi sürekli bölüyor, çocuklarımız geri kalıyor, sonra da açığı kapatmak için çok hızlanıyor” diye 
Eski adıyla “disiplin kurulu” olan şimdiki ” öğrenci davranışlarını değerlendirme kurulu” biblo misali bir kenarda duruyor. Etkisi, yaptırımı yok. Eskiden öğretmenler derste problem çıkaran bir öğrenciyi kulağından tutup kapının önüne koyardı, velisini çağırırdı. Veli de gelirdi. Öğretmen söyleyeceğini söylerdi, büyük ihtimalle o öğrenci evde sıkı bir fırça yerdi. Yalan mı? Şimdi???


Öğrenciyi sınıftan atamazsınız, yasak. “Velin gelsin” de dur, gelmez. Gelse de seni suçlu çıkarır, bir de şikayet eder.


Derste, bayan öğretmenin tahtaya yazı yazarken poposunun resmini çekip sosyal medyada paylaşanlar, alenen isim vererek öğretmenine küfürler yazanlar, vb. de cabası… Ve inanır mısınız, bunların hiç bir “caydırıcı” cezai yaptırımı yok…


Daha bu liste uzar gider…


Demem o ki, biz sadece öğretmeniz. Doğrusuyla yanlışıyla insanız. Eksiklerimizi görüp giremeye çalışırız. Eksikleri görüp söylemeye çalışırız. Bizi susturmayın, bizi anlayın, empati kurun. İstediğimiz sadece bu.


Okuduğunuz için teşekkürler.


Hülya Özkan


SİZDE SESİNİZİ DUYURUN

Günün Diğer Haberleri